Ana içeriğe atla

ALLAH'A OLAN İNANCININ FARKINDA OLMAYANLAR...DİKKAT EDİN!!!


GAZETELERDE okudum, bir vilayetin bir lisesinin bodrum katındaki boş odalardan biri mescit haline getirilmiş. Teneffüslerde öğrenciler namaz kılıyorlarmış. Bazen din dersi öğretmeni imamlık yapıyormuş. Aman ne feryat, ne figan sanki memleket batıyor.
Türkiye Müslüman bir ülkedir. İlkokuldan liseye kadar mecburi din dersleri okutuluyor, bu din derslerinde günde 5 vakit namazın farz olduğu, âkıl ve baliğ her Müslümanın bu ibadeti eda etmesi gerektiği öğretiliyor... Sonra da bir lisede öğrenciler namaz kılınca kıyamet kopartılıyor.
Bir okulda mescit açılması, arzu eden öğrencilerin namaz kılması gayet normal ve tabiî karşılanmalıdır. Lisede namaz kılınmasını garip karşılayanlar kimlerdir?
Onlara siz Müslüman mısınız diye sorulduğunda "Evet biz de Müslümanız" derler. O halde namazdan niçin tedirgin oluyorlar? Türkiye laik bir ülkedir okullarda namaz kılınması doğru değildir, diyebilirler. Bir kere Türkiye laik değildir. Bir devlet, bir siyasi sistem, bir düzen düşününüz ki onun resmi bir Diyanet İşleri Başkanlığı vardır, yetmiş beş bin camii vardır, yüz binden fazla müftüsü, vaizi, imamı, müezzini, resmi din hocası vardır. Bunlar devlet bütçesinden maaş almaktadır. Yani orada din ile devlet iç içedir, laikliğin ancak adı vardır.
Laiklik (yüzde yüz olmamak, şartıyla) Fransa'da gerçekten vardır. Niçin yüzde yüz değil? Çünkü o ülkenin Alsas ve Loren bölgelerinde papazların, hahamların, imamların maaşlarını devlet öder...
Dindar olmasa da hiçbir Müslüman namazdan rahatsız olmaz. Namazdan rahatsız olanların gizli marazları vardır.
Şehrin çarşı camiinde esnafın, halkın, vatandaşların namaz kılmasından rahatsız olmuyor; bir lisede genç öğrencilerin namaz kılmasından rahatsız ve tedirgin oluyor... Çünkü marazlıdır.
Müslüman bir ülkede namaz kılınmasından, ibadet edilmesinden rahatsız olanlar gerçek aydın, gerçek okumuş değildir. Aydın kişi "ötekilerin" haklarını, hürriyetlerini kabul eder. Kendisi namaz kılmıyor diye namaz kılanları hor görmez, onlara saldırmaz, baskı yapmaz.
Okullarımızda bin türlü noksanlık, yanlışlık bulunuyor, niçin onlar üzerinde durmuyorlar?
Derin devletin çok iyi bildiği uyuşturucu mafyası okullarda beyaz zehir sattırıyor, körpe çocukları zehirliyor. Namaz kılınmasına yan bakanlar bunun üzerinde niçin gereği kadar durmuyor?
Okullarımızda eğitim ve kültür seviyesi genelde çok düşüktür. Niçin bu konuyu dile getirmiyorlar?
Bazı okullarda kız öğrenciler mini eteklidir. Bu doğru mudur?
Okullar bilgi ve kültür yanında ahlâk ve karakter terbiyesi de vermekle yükümlüdür. Bizde okul çocuklarına sağlam bir ahlâk ve karakter terbiyesi verilebiliyor mu?
Bundan önceki yıllarda liselerde çok cinayetler işlendi, utanç verici kanlı vakalar yaşandı. Niçin bunlar üzerinde durmuyoruz?
İngiltere'de, 1944'den bu yana lise ve kolejlerde derse başlamadan önce öğrenciler okul şapelinde (kilisesinde) toplanıyor ve ayin yapılıyor. İngiltere gibi demokrasinin, insan haklarının beşiği olan bir ülkede hiç kimse bunu yadırgamıyor. Kilisedeki ayine katılmak istemeyen öğrenciler, ailelerinden yazılı kağıt getirmek zorundadır.
Bir lisede mescit açılıp birkaç çocuğun namaz kılması, günahkar da olsa hiçbir Müslümanı rahatsız etmez. Bundan rahatsız olanlar, zahiren Müslüman görünen, asıl dinleri ve kimlikleri ise Sabataycılık olan Beyaz Türklerdir.
Haksızdırlar... Sergiledikleri fanatizm medeniyetsizliktir, görgüsüzlüktür... Büyük ve ezici çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede namazdan gocunmak ve tedirgin olmak ayıptır.
Onların Türkiye gençliğini dinsiz yetiştirmek hakkı var da, biz Müslümanların gençliği dindar yetiştirme hakkımız yok mudur?
Bu vesileyle şu hususu belirtmek isterim: 1908'e kadar Osmanlı okullarında, hele sultani ve idadilerde (liselerde) beş vakit namaz kılmak okullarda mecburi idi. En meşhur Türk ve İslâm okulu olan Galatasaray mektebinde de günlük namazlar cemaatle kılınıyordu. Okulun alt katta camii vardı, sarıklı cübbeli resmî imamı vardı ve Müslüman öğrencilerin tamamının namaz kılması zorunlu idi.
Okullarda madem ki mecburi din dersleri vardır, mescit olması da tabiidir. Din dersinde namazın farz olduğunu öğrenen Müslüman çocuklar ve gençler okul mescidinde bunu hayata uygulayabilmelidir.
Birileri din hürriyetini en geniş şekliyle, halkımıza ve bilhassa gençliğe tanımak istemiyor. Bir okulda mescit açılınca yaygara kopartıp zihinleri bulandırmak istiyorlar.
Müslümanların bunlara karşı verecekleri cevap, beş vakit namazı dosdoğru kılmak, cemaate devam etmek, çocukları ve gençleri namazlı olarak yetiştirmektir.

Hatırlatmalar
(1) Kuzey Irak liderleri Barzanî ve Talabanî'ye kesinlikle güvenilmemelidir. Verdikleri sözleri tutacakları sanılmamalıdır. Söylediklerinin doğru olduğuna inanılmamalıdır.
(2) ABD'den, İsrail'den, AB'den Kuzey Irak'a para yağmaktadır. Orada görülmemiş bir yapılanma ve kalkınma faaliyeti vardır.
(3) Bir yığın Türk firması bu konuda hizmet vermekte ve büyük paralar kazanmaktadır.
(4) Kuzey Irak'ta dehşetli bir kokuşma mevcuttur, birtakım iri politikacılar ve yakınları yekûn olarak milyarlarca dolar vurmuşlardır.
(5) Kuzey Irak'ta böyle bir zenginlik ve kalkınma varken, Türkiye'nin oraya bitişik kısmında aynı çapta bir ilerleme ve kalkınma görülmemektedir.
(6) ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri Kuzey Irak'ı Ortadoğu'nun İsviçresi haline getirmek istiyor.
(7) Güneydoğu sınırımızda hem sıcak savaş vardır, hem de psikolojik savaş. İkisini birden kazanmak zorundayız.
(8) Birtakım derin güçler ülkemizde bir Türk-Kürt gerginliği ve çatışması çıkartmak istiyor. Bu tuzağa düşmemeliyiz.
(9) Böyle giderse Irak'taki Kürt halkının başına bir yığın sıkıntı, dert ve felaket gelmesi kaçınılmazdır. ABD ve İsrail desteği kalkınca durumları ne olacaktır?
(10) PKK terörünü ve onun arkasındaki güçlerin Türkiye'yi parçalama planlarını durdurmak ve akamete uğratmak için yapılacak ilk iş ülkemizde, İngiltere'de olduğu gibi tam ve gerçek bir din hürriyeti ilan etmektir. Bu yapılmazsa işlerin her geçen gün daha kötüye gitmesinden korkulur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALLAH(CC) BİRŞEY VERMEK İSTEMESEYDİ İSTEMEYİ VERMEZDİ..

DUA EDELİM ARKADAŞLAR...AMA ADABINA UYGUN OLARAK.. Allâh'ım, Sana sonsuz hamd ü senâlar; Habîbin Efendimiz Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e O'nun âl ve ashâbına gönülden salât ve selâmlar... Allâh'ım, benim Rabbim Sensin, Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın, ben Sen'in kulunum. Elimden geldiğince Sana verdiğim kulluk sözü üzerindeyim; işlediğim hata, günah ve kötülüklerden Sana sığınırım. Bana olan nimetlerini ve bu nimetlere karşı benim günah ve kusurlarımı itiraf ediyor, beni bağışlamanı diliyorum. Sen'den başka günahları bağışlayacak yoktur. Allâh'ım, dînim, dünyam, çoluk çocuğum ve malım içinde sağlık ve âfiyetle yaşamamı nasib eyle. Allâh'ım, vücuduma sağlık ver, Sen'in yolunda hizmet edeyim, kulağıma sağlık ver, hakikati işit...

ASLAN İLE TİLKİNİN HİKAYESİ......

TİLKİYİ AKILLI YAPAN, ASLANIN APTALLIĞI OLMASIN.. Ormanlar Kralı Aslan ve Kurnaz Tilkinin ibretli hikayesini tüyleriniz ürpererek okuyacaksınız..Ama ders çıkarırmısınız , orasını bilemem..İşte Hikayemizin başlangıç noktası.... Günlerden birgün, vahşi ormanların birinde, havanın puslu ve bir o kadar da ihtişamlı görüntüsü altında gezintiye çıkan bay TİLKİ, aç mı aç,susuz mu susuz, halsiz mi halsiz, bitkin mi bitkin bir şekilde şöyle düşünmüş.... --- Acaba karnımı doyuracak bir yemek bulabilir miyim? demiş..ve 50 mt.ileride yerde büyük bir et parçası görmüş.. Birden çok sevinmiş ve koşarak etin başına varmış.. Ama TİLKİ bu ya..hemen atlamamış etin üzerine...Ön ce bir kolaçan etmiş etin etrafını...Bakmış ki etin altında bir tuzak kurulu....Eti kaldırdığı an alttaki bomba patlayacak ve TİLKİ hayata gözlerini yumacak..TİLKİ uyanık ve zeki..ama diğer yanda aç ve sersefil vaziyette...Gözü hem gelende gidende hem de ette... Çekilmiş kenara ve beklemeye başlamış... Tam o sırada oradan ASLAN geç...
İDARECİ NASIL OLMALI??? Hz. Peygamber (s.a.v.) iki kişi bile olsak, birimizin yönetme sorumluluğunu üstlenmesini tavsiye etmiştir. Küçük büyük bütün toplumlar, bir yönetilen-yöneten, ast-üst hiyerarşisine dayanmak durumundadır. Toplumsal yapılanmada görev, yetki ve sorumlulukların zorunlu kıldığı farklı mevkiler vardır. Kaçınılmaz olarak birileri bu mevki ve makamlarda görev yapacaktır. "Bu birileri niçin ben olmayayım" diye düşünebilir insan. Kendini bir makama daha layık görebilir, diğer insanlardan daha iyi hizmet vereceğini zannedebilir. Fakat , makam taleplerinin arkasında kendini başkalarından üstün görme, bencillik, takdir edilme duygularının, yahut çıkar sağlama, şöhret ve daha rahat yaşama niyetinin olması da mümkündür. Hatta kişi bu süflî duygu ve hesapların farkında bile değildir çoğu zaman. İşte bu yüzdendir ki, MAKAM SEVGİSİ denilen kalp illeti ince bir meseledir. Fıtrî bir duyguyu, mükemmelleşme arzusunu istismar eder. Masum görünür ama çok t...