Ana içeriğe atla

EDEBİYAT ÖĞRETMENİ YILMAZ KISA'DAN DERLEMELER..

EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN ÖNEMİ

Eğitim bir milletin en mühim meselesidir. Eğitime gereken önemi vermeyen milletler yok olmaya mahkûmdur. Çünkü bir milletin en önemli gücü ne tankıdır, ne topudur, ne tüfeğidir ne de parasıdır. Bir milletin en önemli gücü maddi ve manevi olarak yetişmiş evlatlarıdır. Bu evlatları yetiştirenler de öğretmenlerdir. Onun için İslam Peygamberi “Âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından üstündür.” buyurmaktadır. Çünkü şehidi yetiştiren, şehidin o manayı idrak etmesine vesile olan ve şehitliğin ne demek olduğunu öğreten âlimdir. Öğretmen şehitliğin manasını öğretmeseydi şehit niçin şehit olduğunun farkında olmayacaktı.

Öğretmen örnek ve önder kişi demektir. Bu anlamda toplumun örnek alacağı bir kimlik ve kişilik sergilemeli, toplum tarafından parmakla gösterilen kişi olmalıdır. Öğretmenler kendilerini en iyi şekilde geliştirmelidir. Kendi branşlarıyla ilgili literatürü takip etmeli, yeniliklere açık olmalı, gerekli bilgi ve vizyonu kendi çabalarıyla kazanmaya çalışmalıdır. Tabi bu iş tek taraflı olmaz. Toplumun da öğretmene gereken önemi vermesi, ona saygı duyması gerekir. Bu anlamda yeniden öğretmenlik mesleğine saygınlık kazandırılmalıdır.

Çömlek ustası çömleğe, heykeltıraş mermere, şair kelimelere, musikişinas sese yön ve şekil verir; öğretmen de insana yön verir, şekil verir, onu eğitir. Öğretmen insan mimarıdır kısaca. Mimar ne kadar kabiliyetliyse eseri de o derece görkemli ve ihtişamlı olur. Diğer taraftan mimar eseriyle övünür ve över. Usta mimarların eserlerinin sağlamlığı gibi usta öğretmenlerin talebeleri de mükemmel insan özelliği kazanır.

Diğer taraftan öğretmenin vazifesine titizlikle devam etmesi gerekir. Çünkü mermeri delen suyun kuvveti değil damlaların sürekliliğidir. Basit mazeretlerle dersini aksatmamalıdır. Bu konuda öğretmenin örnek olacağı fevkalade şahıs Osmanlı âlimlerinden Hüsrev Hoca’dır. Fatih Camii’nde ders okuturken bir gün geç kalmış. Nefes nefese içeri girmiş :” Kusura bakmayın çocuklar demiş, bugün bizim 17 yaşında bir kızımız vefat etti; onun defin işlerini yakınlarına havale ettim, onlar hazırlayacaklar. Ben de derse acele geldim yine de geç kaldım.”

Rus-Japon savaşının meşhur komutanlarından Amiral Togo savaş sonrası ülkesine döndüğünde, bir kahramana yakışır şekilde karşılanmış. Tüm ülke yönetiminin katıldığı karşılama sonrasında, Amiral Togo’nun şerefine verilen yemekte Başbakan ayağa kalkar ve şöyle hitap eder: “Sayın Amiralim. Sizin bu ülke için yapmış olduğunuz kahramanlıkları, savaş meydanlarındaki emeğinizi bu topraklarda yaşayan hiç kimse unutmayacaktır. Millet olarak size çok şey borçluyuz. Şiddetli savaş meydanlarında göstermiş olduğunuz fedakârlıkların karşılığını size ödememiz mümkün değildir. Şu andan itibaren isterseniz emekli olup aileniz ve sevdiklerinizle birlikte, kalan zamanınızı değerlendirebilirsiniz. İsterseniz Kaymakamlık, Valilik, Milletvekilliği, Bakanlık veya herhangi bir mevkide talip olacağınız her kapıyı size açmaya hazırız.” Amiral Togo oturduğu yerden ayağa kalkar ve cevaben: “Sayın Başbakanım, Sevgili Konuklar. Tarafıma göstermiş olduğunuz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum. Evet, çok yoğun ve yorucu savaş meydanlarında askerlerimle beraber büyük zaferler elde etmiş olmanın mutluluğunu ben de yaşıyorum. Bana layık gördüğünüz tüm makam ve mevkiler için hepinize teşekkür ediyorum. Ancak ben bu makamların hiçbirisine talip olmayacağım. 0 şiddetli savaş meydanlarında fark ettiğim bir gerçek var. Hiçbir savaş insan yetiştirme mücadelesinden daha önemli değildir. Meydanlardaki savaşları kazanmak isteyen milletler önce “İnsan yetiştirme mücadelesini” kazanmak zorundadırlar. İnsan yetiştirme mücadelesinin komutanları “öğretmenlerdir “Bana bir ödül vermek istiyorsanız, beni ülkemin herhangi bir köşesinde, herhangi bir okuluna öğretmen olarak görevlendirin ki, ömrümün kalan yıllarını yeni Togo’lar yetiştirmeye adamış olayım.” demiştir.

Bu bir şuurdur. Bizim eğitimcilerimiz ve öğretmenlerimiz tarihimizde iz bırakmış öğretmelerimizi örnek almalıdırlar. Ayrıca yukarıda zikredilen örnekten de ders alarak yaptıkları işin şuurunda olmalıdırlar. Yetiştirecekleri şuurlu nesiller ile insanlığı felakete sürükleyen emperyalizmin ve işbirlikçilerinin insanlığı yok etme planlarını etkisiz hale getirmenin lokomotifi olmalıdırlar. Tarih de onları o zaman Yeni Bir Dünyayı kuran şuurlu nesilleri yetiştirmiş kahraman öğretmenler olarak kaydedecektir.

YILMAZ KISA
EDEBİYAT ÖĞRETMENİ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALLAH(CC) BİRŞEY VERMEK İSTEMESEYDİ İSTEMEYİ VERMEZDİ..

DUA EDELİM ARKADAŞLAR...AMA ADABINA UYGUN OLARAK.. Allâh'ım, Sana sonsuz hamd ü senâlar; Habîbin Efendimiz Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e O'nun âl ve ashâbına gönülden salât ve selâmlar... Allâh'ım, benim Rabbim Sensin, Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın, ben Sen'in kulunum. Elimden geldiğince Sana verdiğim kulluk sözü üzerindeyim; işlediğim hata, günah ve kötülüklerden Sana sığınırım. Bana olan nimetlerini ve bu nimetlere karşı benim günah ve kusurlarımı itiraf ediyor, beni bağışlamanı diliyorum. Sen'den başka günahları bağışlayacak yoktur. Allâh'ım, dînim, dünyam, çoluk çocuğum ve malım içinde sağlık ve âfiyetle yaşamamı nasib eyle. Allâh'ım, vücuduma sağlık ver, Sen'in yolunda hizmet edeyim, kulağıma sağlık ver, hakikati işit...

ASLAN İLE TİLKİNİN HİKAYESİ......

TİLKİYİ AKILLI YAPAN, ASLANIN APTALLIĞI OLMASIN.. Ormanlar Kralı Aslan ve Kurnaz Tilkinin ibretli hikayesini tüyleriniz ürpererek okuyacaksınız..Ama ders çıkarırmısınız , orasını bilemem..İşte Hikayemizin başlangıç noktası.... Günlerden birgün, vahşi ormanların birinde, havanın puslu ve bir o kadar da ihtişamlı görüntüsü altında gezintiye çıkan bay TİLKİ, aç mı aç,susuz mu susuz, halsiz mi halsiz, bitkin mi bitkin bir şekilde şöyle düşünmüş.... --- Acaba karnımı doyuracak bir yemek bulabilir miyim? demiş..ve 50 mt.ileride yerde büyük bir et parçası görmüş.. Birden çok sevinmiş ve koşarak etin başına varmış.. Ama TİLKİ bu ya..hemen atlamamış etin üzerine...Ön ce bir kolaçan etmiş etin etrafını...Bakmış ki etin altında bir tuzak kurulu....Eti kaldırdığı an alttaki bomba patlayacak ve TİLKİ hayata gözlerini yumacak..TİLKİ uyanık ve zeki..ama diğer yanda aç ve sersefil vaziyette...Gözü hem gelende gidende hem de ette... Çekilmiş kenara ve beklemeye başlamış... Tam o sırada oradan ASLAN geç...
İDARECİ NASIL OLMALI??? Hz. Peygamber (s.a.v.) iki kişi bile olsak, birimizin yönetme sorumluluğunu üstlenmesini tavsiye etmiştir. Küçük büyük bütün toplumlar, bir yönetilen-yöneten, ast-üst hiyerarşisine dayanmak durumundadır. Toplumsal yapılanmada görev, yetki ve sorumlulukların zorunlu kıldığı farklı mevkiler vardır. Kaçınılmaz olarak birileri bu mevki ve makamlarda görev yapacaktır. "Bu birileri niçin ben olmayayım" diye düşünebilir insan. Kendini bir makama daha layık görebilir, diğer insanlardan daha iyi hizmet vereceğini zannedebilir. Fakat , makam taleplerinin arkasında kendini başkalarından üstün görme, bencillik, takdir edilme duygularının, yahut çıkar sağlama, şöhret ve daha rahat yaşama niyetinin olması da mümkündür. Hatta kişi bu süflî duygu ve hesapların farkında bile değildir çoğu zaman. İşte bu yüzdendir ki, MAKAM SEVGİSİ denilen kalp illeti ince bir meseledir. Fıtrî bir duyguyu, mükemmelleşme arzusunu istismar eder. Masum görünür ama çok t...