Ana içeriğe atla

ÜLKEMİZİ SİYASİ EMELLERİNİZE ALET ETMEYİN!!!


Bir Grup Vatandaşla Konuşulsun!

"Bu savaş yapılamamış bir darbenin bedeli mi?" diye sormuştum bir hafta önce. Cevabımı aldım. Darbe yerine son derece "meşru" yollarla seferberlik koşulları içine sokulan Türkiye'de artık savaş çığlıkları atmamak vatan hainliğiyle eşdeğer duruma getirildi. "Olağanüstü hal ilan edilsin" sesleri daha ilk günden yükselmeye başladı. Şimdi akıllarımız ve kalplerimiz bir darbenin beceremeyeceği kadar "tek tipleştiriliyor".

Saldırılar başladı
"Sınır ötesi operasyon, savaşı hiç olmadığı kadar ülke içine taşımayacak mı?" diye sormuştum bir hafta önce. Cevabımı aldım. Saldırılar başladı. Dün sekiz şehirde DTP binalarından çeşitli derneklere kadar birçok binaya "kimliği belirsiz kişiler" tarafından saldırılar düzenlendi.
İstanbul'da önceki gün bayrağa sarınmış kalabalık "bir grup vatandaş" sabahlara kadar Kürtlerin yaşadığı Tarlabaşı Mahallesi'nde insanları evlerinden dışarıya çağırdılar. Ne kadar da Maraş Katliamı'na, Çorum Katliamı'na, Sivas Katliamı'na benziyor her şey.
Karşılığında yapılan ne? "İtidal" çağrıları! Basının her seferinde "bir grup vatandaş" diyerek adını koymaktan özenle imtina ettiği bu vatandaşlar, hepimiz biliyoruz ki bu saldırılar sırasında elleriyle kurt işaretleri yapıyorlar.
Ve hepimiz biliyoruz ki bu "itidal" çağrıları onları sakinleştirmek için değil. İtidal, onların saldırdıkları insanlara "Aman siz karşılık vermeyin" demeye geliyor.
Son yirmi beş yıldır aşırı milliyetçi, şiddet yanlısı, düşünce düşmanı politikalarla zembereği kurulmuş bebekler gibi erkekler, şimdi kurma anahtarları savaş çığırtkanları tarafından salıverilince ne için kurulmuşlarsa onu yapmaya başlıyorlar.
Onlarda kurulan öfke sadece Kürtlere yönelik de değil, "galeyana gelmiş gruplar" ne kadar sol örgüt, ne kadar kilise, ne kadar dernek varsa, kendileri kadar militarist, milliyetçi, dindar olmayan ne varsa hepsine karşı saldırı hazırlığı içindeler.
Ve basın, "Aman olaylar büyümesin" diye bu saldırı haberlerini vermekten çekiniyor. Ülke, hızla ve alkışlar içinde iç savaşa sürükleniyor oysa.
MHP lideri Devlet Bahçeli, PKK'nın uzantılarının "Meclis'te, derneklerde, üniversite konferans salonlarında" olduğunu söyleyerek var olan zor durumu daha da güçleştiriyor.
Eğer, bugün "bir grup vatandaş" derneklere ya da üniversitelere girip gencecik çocukları öldürürse vebali boynunadır, bilmeli.
Hükümet, hem Bahçeli, hem Muhsin Yazıcıoğlu ile görüşmeler yapıp bu "bir grup vatandaşı" uyarmalarını söylemeli. Evet, durumumuz benim bile böyle şeyler söylememe neden olacak kadar çaresiz ve ürkütücü.
Çünkü bugün çıkan bir olayın ne Maraş'taki gibi üstü kapatılabilir, ne Çorum gibi unutturulabilir ne de Sivas gibi birkaç suçlunun cezalandırılmasıyla nihayetlendirilebilir.

Bosna'daki gibi olabilir
Öfke ve nefret, bugün Türkiye tarihinde belki de hiç olmadığı kadar derin ve canlı. Bu işin sonu Bosna'daki, Ruanda'daki gibi olabilir. İstanbul, Beyrut olabilir. İnsanlar, "milliyetçi hisleri olan normal vatandaş" olmakla komşularını öldürmek arasındaki çizgiyi akıl almaz bir hızda aşabilir.
"Bize hiçbir şey olmaz" itikadıyla yaşadık bunca yıl. O ülkelerdeki o insanlar da öyle yaşamıştı. Şimdi hepsi öldüler. Çocukları Avrupa'da hayalet mülteciler olarak dolaşıyorlar.
Kuzey Irak'a operasyon yapılacak. Ne kadar savaş karşıtı olsak da, şu günlerde sesimizi çıkarırsak lince uğrayacağımızdan sesimiz çok duyulmayacak. O konuda ok maalesef yaydan çıktı.
Belki bu karar, karar verenleri bile aşıyor. Ama bizim hiç değilse savunacak bir iç barışımız olabilir hâlâ. Bu barışı bozacak olanlara benim, bizim sözlerimiz ulaşmıyorsa sesi onlara ulaşacak olanlar konuşabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALLAH(CC) BİRŞEY VERMEK İSTEMESEYDİ İSTEMEYİ VERMEZDİ..

DUA EDELİM ARKADAŞLAR...AMA ADABINA UYGUN OLARAK.. Allâh'ım, Sana sonsuz hamd ü senâlar; Habîbin Efendimiz Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e O'nun âl ve ashâbına gönülden salât ve selâmlar... Allâh'ım, benim Rabbim Sensin, Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın, ben Sen'in kulunum. Elimden geldiğince Sana verdiğim kulluk sözü üzerindeyim; işlediğim hata, günah ve kötülüklerden Sana sığınırım. Bana olan nimetlerini ve bu nimetlere karşı benim günah ve kusurlarımı itiraf ediyor, beni bağışlamanı diliyorum. Sen'den başka günahları bağışlayacak yoktur. Allâh'ım, dînim, dünyam, çoluk çocuğum ve malım içinde sağlık ve âfiyetle yaşamamı nasib eyle. Allâh'ım, vücuduma sağlık ver, Sen'in yolunda hizmet edeyim, kulağıma sağlık ver, hakikati işit...

ASLAN İLE TİLKİNİN HİKAYESİ......

TİLKİYİ AKILLI YAPAN, ASLANIN APTALLIĞI OLMASIN.. Ormanlar Kralı Aslan ve Kurnaz Tilkinin ibretli hikayesini tüyleriniz ürpererek okuyacaksınız..Ama ders çıkarırmısınız , orasını bilemem..İşte Hikayemizin başlangıç noktası.... Günlerden birgün, vahşi ormanların birinde, havanın puslu ve bir o kadar da ihtişamlı görüntüsü altında gezintiye çıkan bay TİLKİ, aç mı aç,susuz mu susuz, halsiz mi halsiz, bitkin mi bitkin bir şekilde şöyle düşünmüş.... --- Acaba karnımı doyuracak bir yemek bulabilir miyim? demiş..ve 50 mt.ileride yerde büyük bir et parçası görmüş.. Birden çok sevinmiş ve koşarak etin başına varmış.. Ama TİLKİ bu ya..hemen atlamamış etin üzerine...Ön ce bir kolaçan etmiş etin etrafını...Bakmış ki etin altında bir tuzak kurulu....Eti kaldırdığı an alttaki bomba patlayacak ve TİLKİ hayata gözlerini yumacak..TİLKİ uyanık ve zeki..ama diğer yanda aç ve sersefil vaziyette...Gözü hem gelende gidende hem de ette... Çekilmiş kenara ve beklemeye başlamış... Tam o sırada oradan ASLAN geç...
İDARECİ NASIL OLMALI??? Hz. Peygamber (s.a.v.) iki kişi bile olsak, birimizin yönetme sorumluluğunu üstlenmesini tavsiye etmiştir. Küçük büyük bütün toplumlar, bir yönetilen-yöneten, ast-üst hiyerarşisine dayanmak durumundadır. Toplumsal yapılanmada görev, yetki ve sorumlulukların zorunlu kıldığı farklı mevkiler vardır. Kaçınılmaz olarak birileri bu mevki ve makamlarda görev yapacaktır. "Bu birileri niçin ben olmayayım" diye düşünebilir insan. Kendini bir makama daha layık görebilir, diğer insanlardan daha iyi hizmet vereceğini zannedebilir. Fakat , makam taleplerinin arkasında kendini başkalarından üstün görme, bencillik, takdir edilme duygularının, yahut çıkar sağlama, şöhret ve daha rahat yaşama niyetinin olması da mümkündür. Hatta kişi bu süflî duygu ve hesapların farkında bile değildir çoğu zaman. İşte bu yüzdendir ki, MAKAM SEVGİSİ denilen kalp illeti ince bir meseledir. Fıtrî bir duyguyu, mükemmelleşme arzusunu istismar eder. Masum görünür ama çok t...