Ana içeriğe atla

KOMŞUSU AÇKEN KENDİSİ TOK YATAN ZİHNİYET....

NEREYE KADAR BU VEFASIZCA DAVRANIŞ..

Hani, gerginsinizdir; tartışmışsınızdır. Günlerdir gülmüyordur yüzünüz... Hani ketum bir asabiyet, kara bir bulut gibi asılı durur havada...
Dudağın kıvrımından sarkacak küçücük bir tebessüm bütün iklimi değiştirebilir hani...
Ama gelmez.
Yüzler gülmez.
O tebessümü bekleyerek ve gelmedikçe siz de cesaret edemeyerek ha bire doldurursunuz kara bulutu; ta ki okkalı bir sağanak, beklenen tebessümü hepten ileri bir tarihe erteleyene kadar...
* * *
İşte öylesine nemrut bir yaz oldu 2007 yazı...
Halimize bakın:
Devletin zirvesini paylaşan iki adam, bir toplantıda yan yanayken birbirlerine gülümsediler diye bayram edeceğiz neredeyse...
Tebessümün fotoğrafı, manşette bütün gazetelerde...
Büyük haber:
"Duydun mu? Gülümsemişler birbirlerine..."
* * *
Sonra bir devir-teslim töreni...
Hepi topu komutanların biri, diğerine devredecek görevi...
Ama yay gibi gerginiz günlerdir:
"Acaba ne diyecek? Söylediklerinden kaç şiddette bir deprem meydana gelecek? Ortam ne kadar gerilecek? Borsa nasıl etkilenecek?"
Neyse ki komutanlar mutedil dalgalı konuşuyor.
Manşetlerin boynu bükülüyor, ama etrafta bir sevinç, bir şenlik:
"Var olun Paşam! Ne kadar güzel de konuşmadınız."
* * *
Zor yazdı zor...
Öleyazdık neredeyse...
Kavurdu kuraklık; sadece topraklarımızı değil, yüreklerimizi de...
Köşk kavgası, Anayasa kavgası, seçim kavgası...
Ertelenen tatiller, bölünen tatiller, heder olan tatiller...
Seçim sonuçları... sevinç haykırışları... hayret nidaları... "Yandık" çığlıkları...
Tartışmalar... tartışmalar... her köşede, her evde, her sofrada üzen, inciten, bölen, kısır, nihayetsiz, neticesiz tartışmalar...
O tartışmalar kadar sıcak bir yaz...
O tartışmalar kadar kurak bir iklim...
Adeta asabiyetin alevinden tutuşmuş ormanların, o öfke patlamasından payını alan hayvanların korkunç görüntüleri...
Siyasete nispet yapar gibi susan, ıslık çalan, çamur akıtan musluklar... Susuzluğun çileden çıkaran sefaleti....
* * *
Ne doğru dürüst bir film geldi ruhumuzu ısıtacak; ne neşeli bir haber, kanımızı kaynatacak...
Ağustos sonundayız; artık bitiyor diye sevinirken, can çekişirken bile saldırıyor, hâlâ felaket haberleri üretiyor 2007 yazı...
Kim bilir kaç adımımızı saklayan ODTÜ ormanında yangın çıkmış.
Kim bilir kaç sırrımızı saklayan Kavaklıdere Sineması kapanmış.
Şehit olan 2 uzman çavuştan biri iki aylık evliymiş; diğeri 4 ay sonra baba olacakmış.
Bitesice 2007 yazı, kuraklıktan, sıcaklıktan, gerginlikten, susuzluktan mamul bir öfke hortumu gibi ormanları, toprakları, yürekleri yaka kavura bitiyor nihayet...
Dilerim bu son olur.
Bunca gerginliğin ardından serin bir sonbahar sabahı bir tebessüm sarkar dudağımızın kenarından; gülümseriz birbirimize...
Sarılır tatsız bir yazın, tendeki, candaki yanıkları...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALLAH(CC) BİRŞEY VERMEK İSTEMESEYDİ İSTEMEYİ VERMEZDİ..

DUA EDELİM ARKADAŞLAR...AMA ADABINA UYGUN OLARAK.. Allâh'ım, Sana sonsuz hamd ü senâlar; Habîbin Efendimiz Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e O'nun âl ve ashâbına gönülden salât ve selâmlar... Allâh'ım, benim Rabbim Sensin, Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın, ben Sen'in kulunum. Elimden geldiğince Sana verdiğim kulluk sözü üzerindeyim; işlediğim hata, günah ve kötülüklerden Sana sığınırım. Bana olan nimetlerini ve bu nimetlere karşı benim günah ve kusurlarımı itiraf ediyor, beni bağışlamanı diliyorum. Sen'den başka günahları bağışlayacak yoktur. Allâh'ım, dînim, dünyam, çoluk çocuğum ve malım içinde sağlık ve âfiyetle yaşamamı nasib eyle. Allâh'ım, vücuduma sağlık ver, Sen'in yolunda hizmet edeyim, kulağıma sağlık ver, hakikati işit...

ASLAN İLE TİLKİNİN HİKAYESİ......

TİLKİYİ AKILLI YAPAN, ASLANIN APTALLIĞI OLMASIN.. Ormanlar Kralı Aslan ve Kurnaz Tilkinin ibretli hikayesini tüyleriniz ürpererek okuyacaksınız..Ama ders çıkarırmısınız , orasını bilemem..İşte Hikayemizin başlangıç noktası.... Günlerden birgün, vahşi ormanların birinde, havanın puslu ve bir o kadar da ihtişamlı görüntüsü altında gezintiye çıkan bay TİLKİ, aç mı aç,susuz mu susuz, halsiz mi halsiz, bitkin mi bitkin bir şekilde şöyle düşünmüş.... --- Acaba karnımı doyuracak bir yemek bulabilir miyim? demiş..ve 50 mt.ileride yerde büyük bir et parçası görmüş.. Birden çok sevinmiş ve koşarak etin başına varmış.. Ama TİLKİ bu ya..hemen atlamamış etin üzerine...Ön ce bir kolaçan etmiş etin etrafını...Bakmış ki etin altında bir tuzak kurulu....Eti kaldırdığı an alttaki bomba patlayacak ve TİLKİ hayata gözlerini yumacak..TİLKİ uyanık ve zeki..ama diğer yanda aç ve sersefil vaziyette...Gözü hem gelende gidende hem de ette... Çekilmiş kenara ve beklemeye başlamış... Tam o sırada oradan ASLAN geç...
İDARECİ NASIL OLMALI??? Hz. Peygamber (s.a.v.) iki kişi bile olsak, birimizin yönetme sorumluluğunu üstlenmesini tavsiye etmiştir. Küçük büyük bütün toplumlar, bir yönetilen-yöneten, ast-üst hiyerarşisine dayanmak durumundadır. Toplumsal yapılanmada görev, yetki ve sorumlulukların zorunlu kıldığı farklı mevkiler vardır. Kaçınılmaz olarak birileri bu mevki ve makamlarda görev yapacaktır. "Bu birileri niçin ben olmayayım" diye düşünebilir insan. Kendini bir makama daha layık görebilir, diğer insanlardan daha iyi hizmet vereceğini zannedebilir. Fakat , makam taleplerinin arkasında kendini başkalarından üstün görme, bencillik, takdir edilme duygularının, yahut çıkar sağlama, şöhret ve daha rahat yaşama niyetinin olması da mümkündür. Hatta kişi bu süflî duygu ve hesapların farkında bile değildir çoğu zaman. İşte bu yüzdendir ki, MAKAM SEVGİSİ denilen kalp illeti ince bir meseledir. Fıtrî bir duyguyu, mükemmelleşme arzusunu istismar eder. Masum görünür ama çok t...