Ana içeriğe atla

MÜSBET VE MENFİ DEĞİŞİMLER VARDIR TARİHTE..

TAYYİB BEY’İN TABİATI VE AKP’NİN AYARSIZ PALAVRALARI
Her Sözünden Geri Adım Attı
“Bir bölen olmayacağım… FP içinde bir parçalanma, bölünme gerçekleşmez. Boşuna beklemesinler”[1] diyen Recep Tayyib Erdoğan ve
“Bizler birlik ve beraberliğin garantisiyiz. Fazilet Partisi; bölüme ihtimali hiç bulunmayan; ama büyüme istidadı en yüksek olan partidir”[2]
Diyen Abdullah Gül, her dönemde olduğu gibi, o gün de bu sözlerinde samimi değillerdi. Tabanlarına, teşkilatlarına ve bütün topluma karşı yalan söylemek ve sözünden dönmek, bunların âdetiydi.
8 Eylül 2000 tarihinde FP Genel Başkanı Sn. Recai Kutan’la İstanbul’da görüşmesinin ardından bir basın bildirisi dağıtan Recep Tayyib Erdoğan “Benim Yeni oluşum girişimlerim ayrı bir parti kurma gayreti sanılmamalıdır. FP camiası ile benim, son derece sıkı, sıcak ve asla kopmayacak bağlarımız vardır” demişti... Ama hepsini unutuverdi… Tükürdüklerini yalayıp yutuverdi.
1992 yılında yaptığı bir konuşmada “Tek korktuğum ve uzak durduğum, bizim birbirimize düşmemizdir” diyen Tayyip, başta İsrail ve ABD Yahudi Lobileri olmak üzere bütün şer cephesini sevindirecek “bir bölen”likten ve döneklikten çekinmeyecekti…
Bir zamanların “katıksız İslamcı”sı, daha doğrusu din istismarcısı Recep Bey, zaman ve zemine uyarak “Biz İslam Milliyetçiliği yaptık. MHP de Türk milliyetçiliği yaptı. Her ikimiz yanlış yaptık.” Artık bizim referansımız İslam değildir” diyecekti…
“Ben futbol oynarken, arkadaşlarla içki masasına otururken tereddüt ederdim. Ama şimdi değiştim. İçki masalarında çok rahat oturabiliyorum” şeklinde derin bir değişimin sinyallerini verecekti.
Hatta bir zamanlar hanımına yan gözle bakanlara haddini bildirirken, artık karısını rahatlıkla Yunan Gâvuruna, gelinini İtalyan dostuna öptürecekti…
Daha önce Faize ve IMF’ye şiddetle karşı çıkan Recep Tayyib Erdoğan, değiştikten sonra: “IMF ve Dünya Bankası ile ilişkiler, aynı şekilde sürdürüleceklerdir. Bu konuda bizden radikal bir tavır beklenmemelidir. Çünkü IMF’yi tanımazsanız, dünya da sizi tanımaz. IMF’siz yerinizden kıpırdayamazsınız” realitesini () dile getirecekti…
Ve Cumhuriyet Gazetesi, “Recep Tayyib Erdoğan’ın Laik cumhuriyete (Yani Siyonist sömürü çetesine) En büyük hizmeti; Milli Görüş’ü bölmesidir.” tespitiyle, tarihe not düşecekti…
Recep Tayyib, daha da ileri giderek Ekim 2001 İnegöl’de: “Biz değiştik diyoruz, ama hala eski konumumuzla değerlendiriyorlar... Biz din eksenli değil, insan eksenli bir partiyiz. Bizim çizgimiz Muhafazakâr Demokrat çizgidir” sözlerini sarf edecekti…
ACABA?
Henüz RP Beyoğlu İlçe Başkanı iken, Kasımpaşa’daki bir vakıf toplantısında, Gazeteci Solcu Ruşen Çakır ve İslamcı-kürtçü Mehmet Metiner aracılığıyla, ABD Büyükelçisi ve Siyonist Yahudi stratejisti Morton Abromowitz ile tanıştırıldığı…
15 Ekim 1996 da, İstanbul Belediye Başkanı iken yine Abromowitz ile kendi makamında buluşup geleceğe yönelik planlar yapıldığı…
28 Eylül 1998 de ABD İstanbul başkonsolosu Caroline Huggins Hanımla sık sık buluşmalarının basına yansıdığı…
24 Ekim 1999’da Fethullah Gülen’in adamı Münci İnci’nin evinde ABD Konsolos Yardımcısı Kate Schertz ile samimi ve gizli bir toplantı yapıldığı…
26 Ekim 1999’da Bülent Eczacıbaşı’nın evinde TÜSİAD patronlarıyla gizli görüşmeler yapıldığı ve CIA Türkiye temsilcisi Cüneyt Zapsu’nun AKP’ye katıldığı…
Refah Partisini yıpratmak ve Erbakan Hükümetini yıkmak için özel demeçler veren Fethullah Gülen’in Tayyib’i sürekli akıl verip alkışlandığı…
28 Şubat kahramanı ve Yahudi JİNSA dan madalyalı Çevik Bir’in Tayyib’e: “Senin geçmişine değil, geleceğine bakılır” diyerek cesaret verip arka çıktığı…
18 Temmuz 2001 de İsrail Büyükelçisi David Sultan’la görüşüp icazet aldığı…
4 Temmuz 2001 de ABD’deki çeşitli Yahudi kuruluşlarının davetine katıldığı…
8 Ağustos 2001 de İngiltere İstanbul Konsolosu Roger Shortile ve ABD Ankara Büyükelçisi Silver Lawrance ile buluşup şakalaştığı…
Ve derken, Rahmi Koç’ların Silivri’ye kadar zahmet buyurup Hapishane de ziyaretle bulundukları…
a- Evet Bütün bu gelişmeler ve değişmeler, aylar ve yıllar boyu medyada sık sık konuşulup yazılmışken.
b- Ve yine Recep Tayyib’in şüpheli ve şaibeli ilişkileri siyaset Kulislerine yansımışken…
Acaba Kripto Yahudi Saffet Bayramaşık’ın Ta Amerika’dan kalkıp Türkiye’ye gelerek Milli Nizam Genel Başkanı Erbakan’a:
1. Ya, Siyonizm aleyhtarlığından vazgeçeceksiniz.
2. Ve size bizim teklif edeceğimiz kişileri partinizde üst görevlere getireceksiniz.
3. Ya da, partinizi kapatacak ve siyasi hayatınıza son vereceğiz.”
Dedikten ve bu teklifi kabul edilmeyince Milli Nizam kapatılıp kilitlendikten sonra, Milli Selamete monte edilen bazı muhteremler, nasıl oluyor da hala Bay Tayyibe şu tavsiyelerde bulunuyorlardı:
“Görev istenmez verilir. Hiç tereddüdün olmasın, zamanı gelince “O” (Hoca) size bu görevi tevdi edecek…
Ama henüz siyaseti tam bilmiyorsun, bu sahada çok gayret göstermelisin… Ekonomiyi bilmiyorsun, kendini yetiştirmelisin…
Devlet yapısını, planlama teşkilatını, hazine’nin çalışmasını bilmiyorsun... Çok geniş araştırmalar yaparak bunları öğrenmelisin.
Bir yabancı dil dahi konuşamıyorsun. Bir değil iki dil öğrenmeye gayret etmelisin.
Tüm bunları başarmak için, gözlerden ve medyadan uzak durmalı ve derinleşmelisin”[3]
Şimdi;
Birkaç gün sonra davadan ayrılacağı ve Milli Görüş’ü parçalayacağı, nerdeyse kesinlik derecesinde ortaya çıkmış bulunan Recep Tayyib Erdoğan gibi birisine, ta hapishaneye kadar gidip, böylesi teklif ve temennilerini sıralayan…
Ve bütün mensuplarımıza “Tayyib, bazı eksiklik ve sivriliklerine rağmen çok sadık ve samimi bir kardeşimizdir” diyerek, Recep Beyin, teşkilatımızdan daha büyük parçalar koparmasına zemin hazırlayan bu çok mübarek ve muhterem kişi; acaba:
· Tayyib’in niyetini ve gelişmelerin mahiyetini anlayamayacak kadar akıl fukarası ve feraset mahrumu bir insan mıydı?
· Yoksa: Tayibin tahribatını daha rahat yapmasına, hatta teşkilatı bütünüyle kapmasına, bilerek kolaylık mı sağlanmaktaydı?
Bu arada, Refah Yol döneminde ve 28 Şubat sürecinde Erbakan Hocayı, pasiflik ve çekingenlikle suçlayan Recep Tayyib, Abdullah Gül, Abdullatif Şener ve Bülent Arınç gibi eski yenilikçi şimdi AKP’li adamlara soralım:
Nerde kaldı o cesaretiniz?
Hani o kabadayılık ve şecaatiniz?
Nereye kayboldu o sahte mertlik ve metanetiniz?
Haydi görelim; ne kadarmış yüreğiniz ve marifetiniz...
Hem de, tek başına ana yasayı değiştirecek imkâna sahip sözde bir hükümetsiniz..
Ama biz kesinlikle biliyoruz ki, beceremezsiniz… Çünkü zaten, o zaman bile samimi değildiniz
Beleşçi ve bencil kimselerdiniz…
Hatırlarsanız, Erbakan Hocayı eleştirirken “Yüz binlerin katılacağı mitingler düzenlemeli ve gücümüzü göstermeliydik” demiştiniz…
Oysa Erbakan; Dış güçlerin tertibiyle devlet-millet çatışmasına, asker-sivil zıtlaşmasına ve ülkenin bir kaosa sürüklenip yıpranmasına fırsat vermemek ve gövdeye zarar vermeden kanser hücrelerini temizlemek yolunu seçmişti ve isabetliydi…
Kuru Kalabalıkların ve ucuz kahramanlıkların hiçbir işe yaramayacağını size şu örnekle öğretelim:
Adnan Menderes, 27 Mayıs Devriminin ayak seslerini duyunca, “Benim arkamda milyonlar var… Bana dokunamazsınız” havası vermek için özellikle Ege’de Yüz binlerin katıldığı mitingler yaptırmış ve 27 Mayıs günüde Konya’ya hükümete destek mitingi için Türkiye’nin her yerinden üç yüz bin (300.000) insan toplanmıştı...
Ve menderes hatırına Kurban edilmek üzere yüzlerce koyun ve sığır hazırlanmıştı.
27 Mayıs 1960 sabahı, Radyo’lardan Alparslan Türkeş’in “Ordu Yönetime el koymuştur. İkinci bir emre kadar hiç kimsenin sokağa çıkmaması rica olunur” anonsu duyulunca bu yüz binler çil yavrusu gibi dağılmış, saklanmış ve kurbanlık hayvanlar günlerce başıboş Konya sokaklarında dolaşmıştı…
“Anlayana sivrisinek saz
Akılsıza Milli Çözüm de az.”

ŞİİR
Bit pazarında bile beş kuruş etmez
Milli Görüş markası dökülen adam
Siyaset sarhoşuna bir vuruş yetmez
Makam için masonlara bükülen adam
“Kurmay, kahraman” etiket uydurulmuş
Dava içine nifak dert koydurulmuş…?
“Utanmazsan istediğin işle” buyrulmuş
Milli gömleği dipten sökülen adam..

[1] 04 Temmuz 1998 / Radikal
[2] 10 Nisan 2000 Delegelere Mektup’tan
[3] Bak. Mehmet Safa Ayrılıkta Azap Vardır. Sh. 26-27 2003 Antalya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ALLAH(CC) BİRŞEY VERMEK İSTEMESEYDİ İSTEMEYİ VERMEZDİ..

DUA EDELİM ARKADAŞLAR...AMA ADABINA UYGUN OLARAK.. Allâh'ım, Sana sonsuz hamd ü senâlar; Habîbin Efendimiz Muhammed Mustafa -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e O'nun âl ve ashâbına gönülden salât ve selâmlar... Allâh'ım, benim Rabbim Sensin, Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın, ben Sen'in kulunum. Elimden geldiğince Sana verdiğim kulluk sözü üzerindeyim; işlediğim hata, günah ve kötülüklerden Sana sığınırım. Bana olan nimetlerini ve bu nimetlere karşı benim günah ve kusurlarımı itiraf ediyor, beni bağışlamanı diliyorum. Sen'den başka günahları bağışlayacak yoktur. Allâh'ım, dînim, dünyam, çoluk çocuğum ve malım içinde sağlık ve âfiyetle yaşamamı nasib eyle. Allâh'ım, vücuduma sağlık ver, Sen'in yolunda hizmet edeyim, kulağıma sağlık ver, hakikati işit...

ASLAN İLE TİLKİNİN HİKAYESİ......

TİLKİYİ AKILLI YAPAN, ASLANIN APTALLIĞI OLMASIN.. Ormanlar Kralı Aslan ve Kurnaz Tilkinin ibretli hikayesini tüyleriniz ürpererek okuyacaksınız..Ama ders çıkarırmısınız , orasını bilemem..İşte Hikayemizin başlangıç noktası.... Günlerden birgün, vahşi ormanların birinde, havanın puslu ve bir o kadar da ihtişamlı görüntüsü altında gezintiye çıkan bay TİLKİ, aç mı aç,susuz mu susuz, halsiz mi halsiz, bitkin mi bitkin bir şekilde şöyle düşünmüş.... --- Acaba karnımı doyuracak bir yemek bulabilir miyim? demiş..ve 50 mt.ileride yerde büyük bir et parçası görmüş.. Birden çok sevinmiş ve koşarak etin başına varmış.. Ama TİLKİ bu ya..hemen atlamamış etin üzerine...Ön ce bir kolaçan etmiş etin etrafını...Bakmış ki etin altında bir tuzak kurulu....Eti kaldırdığı an alttaki bomba patlayacak ve TİLKİ hayata gözlerini yumacak..TİLKİ uyanık ve zeki..ama diğer yanda aç ve sersefil vaziyette...Gözü hem gelende gidende hem de ette... Çekilmiş kenara ve beklemeye başlamış... Tam o sırada oradan ASLAN geç...
İDARECİ NASIL OLMALI??? Hz. Peygamber (s.a.v.) iki kişi bile olsak, birimizin yönetme sorumluluğunu üstlenmesini tavsiye etmiştir. Küçük büyük bütün toplumlar, bir yönetilen-yöneten, ast-üst hiyerarşisine dayanmak durumundadır. Toplumsal yapılanmada görev, yetki ve sorumlulukların zorunlu kıldığı farklı mevkiler vardır. Kaçınılmaz olarak birileri bu mevki ve makamlarda görev yapacaktır. "Bu birileri niçin ben olmayayım" diye düşünebilir insan. Kendini bir makama daha layık görebilir, diğer insanlardan daha iyi hizmet vereceğini zannedebilir. Fakat , makam taleplerinin arkasında kendini başkalarından üstün görme, bencillik, takdir edilme duygularının, yahut çıkar sağlama, şöhret ve daha rahat yaşama niyetinin olması da mümkündür. Hatta kişi bu süflî duygu ve hesapların farkında bile değildir çoğu zaman. İşte bu yüzdendir ki, MAKAM SEVGİSİ denilen kalp illeti ince bir meseledir. Fıtrî bir duyguyu, mükemmelleşme arzusunu istismar eder. Masum görünür ama çok t...